Erkek fahiseye guvenir.
Herseyini anlatir..
Her anlattigina dosdogru karsilik verir fahise,
her yasadigina dosdogru tepki verir..
Saklayacak birseyi yok.
Vicdani agir bir yuk altinda, ama son bir defa delikanli.
***
Erkek kadina guven(e)mez
Herseyini anlatir..
Her anlattigina karsilik verir kadin,
her yasadigina tepki verir.
Saklayacak cok seyi var.
Kadinliga layikiyetini kaybetmek uzere, sefkati nerde?
Saturday, June 25, 2011
Dersli gunler dertsiz gunler
Ders atlatmak tabiri zihnimin bir kosesinde duruyor. Emin degilim simdi farkinda vardigim durumumu ifade edip etmedigine..
***
Maddi alemdeki isleyisle mana alemindeki isleyisin benzerligini yakaladim.
Islerini erteleyen insanin, erteledigi isler birgun onune engel olarak cikar ya,
Iste onun gibi.
Dusunmeyi erteledigin seyler de bir gun zihninin kapisini tekrar caliyor.
Ilk karsilasmamiz daha yumusak oluyor sanki..
En azindan heyecani oluyor, ilk karsilasmalarin..
Fakat ertelendiginde..
Ikinci defa karsima ciktiginda..
Kacacak delik ariyorum.
"Yine mi sen!" durumu yani.
***
Biliyorum, bu cok hikmetli bir yaratilis.
Cunku surecleri ve sonuclari ile beni olgunlastiriyor.
Zihnimin kapaklarini aciyor.
Ruhumun hassasiyeti artiyor.
Kendimi bilmeme yardimci oluyor.
Aczimi,fakrimi..
Ayna olusumu..
***
"Biliyorum" ayaklarina yatisim ne komikmis :)
"Seni butun kusur ve noksanlardan tenzih ederim. Senin bana ogrettiginden baska hicbir bilgim yok. Suphesiz sen Alimsin ve Hakimsin"
***
Maddi alemdeki isleyisle mana alemindeki isleyisin benzerligini yakaladim.
Islerini erteleyen insanin, erteledigi isler birgun onune engel olarak cikar ya,
Iste onun gibi.
Dusunmeyi erteledigin seyler de bir gun zihninin kapisini tekrar caliyor.
Ilk karsilasmamiz daha yumusak oluyor sanki..
En azindan heyecani oluyor, ilk karsilasmalarin..
Fakat ertelendiginde..
Ikinci defa karsima ciktiginda..
Kacacak delik ariyorum.
"Yine mi sen!" durumu yani.
***
Biliyorum, bu cok hikmetli bir yaratilis.
Cunku surecleri ve sonuclari ile beni olgunlastiriyor.
Zihnimin kapaklarini aciyor.
Ruhumun hassasiyeti artiyor.
Kendimi bilmeme yardimci oluyor.
Aczimi,fakrimi..
Ayna olusumu..
***
"Biliyorum" ayaklarina yatisim ne komikmis :)
"Seni butun kusur ve noksanlardan tenzih ederim. Senin bana ogrettiginden baska hicbir bilgim yok. Suphesiz sen Alimsin ve Hakimsin"
Friday, June 24, 2011
Buyumek (alinti)
Çok uzun yıllar günah çıkarma görevini üstlenen rahibe bir soru yöneltilir;
‘’Kırk yıldır bu işi yapıyorsunuz ve kırk yıldır insanların dertlerini, günahlarını dinliyorsunuz. Onların en mahrem hikâyelerine şahitlik ediyorsunuz. Yüzlerini görmeseniz bile acılarına, kederlerine ve pişmanlıklarına eşlik ediyorsunuz. Belki kendilerine bile itiraf edemediklerini, yüzünü görmedikleri bir adama anlatıyorlar. Bunca sene, insanların güneş yüzü görmemiş hatıralarının, unutmak istedikleri zamanların bilinmeyen şahitleri oldunuz. Peki bunca yıllık birikim size neyi öğretti. İnsanlar hakkında neyi öğrendiniz...’’
Rahip cevap verir:
“İnsanlar göründüğünden çok daha fazla acı çekiyor, görünenden daha fazla yaraları var. İkincisi de yetişkin insan diye birşey yok.’’
***
Hep keşfetmeye çalıştığın kendin, bazen öyle acemice hatalar yapar, öyle saçmalar, öyle can acıtır ki, büyüyeyemeyen taraflarını işte o zaman daha net görürsün. Onunla karşılaşmak öfkelendirir seni, hâlâ acemice hatalar yapmak, bir türlü tam anlamıyla yetişkin olamamak kızdırır seni... Hâlâ bir gram takdir edilme, üç kilo değerli hissetme uğruna koşuştururken kendini yakalamak, tam da ensenden yakalamak utandırır seni... Hani anlamıştın, hani çözmüştün olayı, niye aynı yerlerde dolanıyorum öyleyse... Hâlâ niye sevgi kırıntıları uğruna ağır yükler taşıyorum. Neden vermeyenden talep ediyorum? Yanlış yerlerde, doğru sözler peşindeyim hâlâ neden?
“Ben ne zaman büyüyeceğim ve ne zaman tam anlamıyla bir yetişkin olacağım?”
Belki de bunun bir cevabı yok. Kısıtlı zamanlara ait bir soru değil bu... Hayat boyu belki de bunun cevabı, son ana kadar büyümeye çalışmak, yetişkin bir insan, olgun bir kişilik sahibi olmak, bir sonuç değil... Bir süreç... Belki de bu yolculuğun adı; büyümek ve büyümeye çalışmak...
Evet büyümek sancılı, sıkıntılı ama bir o kadar da heyecan verici, değerli... Seni büyütmek, olgunlaştırmak, ruhunu özgürleştirmek isteyen bir var. O senin bu hikâyeni en güzel şekilde, farkına vararak ve doğru okuyarak tamamlamanı istiyor. Hep yanında ve seni duyuyor, yüreğini, içinden geçenleri de biliyor. Yalnız değilsin bu hikâyede... Yalnızmış gibi görünsen de, herşey senin için, sana dair söylenmiş kelimelerle dolu etrafın...
Sen sadece görmeye ve doğru okumaya çalış onları...
(Banu Yasar)
‘’Kırk yıldır bu işi yapıyorsunuz ve kırk yıldır insanların dertlerini, günahlarını dinliyorsunuz. Onların en mahrem hikâyelerine şahitlik ediyorsunuz. Yüzlerini görmeseniz bile acılarına, kederlerine ve pişmanlıklarına eşlik ediyorsunuz. Belki kendilerine bile itiraf edemediklerini, yüzünü görmedikleri bir adama anlatıyorlar. Bunca sene, insanların güneş yüzü görmemiş hatıralarının, unutmak istedikleri zamanların bilinmeyen şahitleri oldunuz. Peki bunca yıllık birikim size neyi öğretti. İnsanlar hakkında neyi öğrendiniz...’’
Rahip cevap verir:
“İnsanlar göründüğünden çok daha fazla acı çekiyor, görünenden daha fazla yaraları var. İkincisi de yetişkin insan diye birşey yok.’’
***
Hep keşfetmeye çalıştığın kendin, bazen öyle acemice hatalar yapar, öyle saçmalar, öyle can acıtır ki, büyüyeyemeyen taraflarını işte o zaman daha net görürsün. Onunla karşılaşmak öfkelendirir seni, hâlâ acemice hatalar yapmak, bir türlü tam anlamıyla yetişkin olamamak kızdırır seni... Hâlâ bir gram takdir edilme, üç kilo değerli hissetme uğruna koşuştururken kendini yakalamak, tam da ensenden yakalamak utandırır seni... Hani anlamıştın, hani çözmüştün olayı, niye aynı yerlerde dolanıyorum öyleyse... Hâlâ niye sevgi kırıntıları uğruna ağır yükler taşıyorum. Neden vermeyenden talep ediyorum? Yanlış yerlerde, doğru sözler peşindeyim hâlâ neden?
“Ben ne zaman büyüyeceğim ve ne zaman tam anlamıyla bir yetişkin olacağım?”
Belki de bunun bir cevabı yok. Kısıtlı zamanlara ait bir soru değil bu... Hayat boyu belki de bunun cevabı, son ana kadar büyümeye çalışmak, yetişkin bir insan, olgun bir kişilik sahibi olmak, bir sonuç değil... Bir süreç... Belki de bu yolculuğun adı; büyümek ve büyümeye çalışmak...
Evet büyümek sancılı, sıkıntılı ama bir o kadar da heyecan verici, değerli... Seni büyütmek, olgunlaştırmak, ruhunu özgürleştirmek isteyen bir var. O senin bu hikâyeni en güzel şekilde, farkına vararak ve doğru okuyarak tamamlamanı istiyor. Hep yanında ve seni duyuyor, yüreğini, içinden geçenleri de biliyor. Yalnız değilsin bu hikâyede... Yalnızmış gibi görünsen de, herşey senin için, sana dair söylenmiş kelimelerle dolu etrafın...
Sen sadece görmeye ve doğru okumaya çalış onları...
(Banu Yasar)
Yeni Dünya’da iman eğitimi: Fıtrat ne söylüyor?
“Şu taklidi kırılmış asır” tarifinin getirdiği perspektifle kişisel veya sosyal olaylara bakmak fıtrî meyelanın ne demek istediğini anlama açısından önemli bir tariftir. Sürekli yenilenen kâinat sayfası, aynı şeyin sıkıcı bir tekrarı gibi algılandığında; hakikat ile algı arasında uyuşmazlık ortaya çıkabiliyor. Bu uyuşmazlığı fikren fark etmemek, insan fıtratının bunu fark etmemesi anlamına gelmiyor. Büyük bir rahmet tecellisi olarak vicdanın sesi duyuluyor ve “birşeyler eksik” hissi dünyamızda var ediliyor.
Çünkü insan, fıtraten, yanlışa tepki verecek şekilde var ediliyor. Kâinat algısındaki bir yanlışlık veya hata “kâinatın misâl-i musağğarı” olan insan ile örtüşmüyor. Fıtraten her an arayış içerisinde olmak ile, zihnen kendini “tamam” farz etmek, fıtratla zıtlaşmak mânâsına geliyor. Bu mânâlar çerçevesinde, taklid hâli içerisinde olmayı ‘kendini tekrar etmek’ diye söyleyebiliriz.
‘Taklid’i kabullenen bir yanı var insanın: Nefis. Tahkikten hoşlanmayan, direten bir yönü de var: Nefis. “İmanınızı ‘Lâilâhe illellah’ ile yenileyiniz” Nebevî teklifini, insaniyetini gerçekleştirmek, yani tahkik etmek üzerine kuvvetli bir vurgu olarak anlayabiliriz. Yani ‘kendini tekrar etmek’ten kaçınmaya bir vurgu…
Kâinat, her an var edilme ihtiyacı içerisinde olduğunu aklı olanlara ilân ederken; kâinatı ve kendisini, kendi başına sürekli tekrar eden varlıklar olarak algılaması, muhakkak ki insanı rahatsız edecektir. ‘Taklid’in kaynaklandığı “kültür” tam da bu noktadır, denilebilir. Taklidi doğuran bu kültür, kâinat algısını “düzeltmek” için gönderildiğini ilân eden bir ‘mesaj’ın takipçileri tarafından yaşatılmamalı. Mesajı yaşayarak insanlığa ders veren Nebî’nin (Aleyhissalâtü Vesselâm) bütün söz ve davranışları bu perspektiften değerlendirilmeli…
Sultan-ı Kâinat’ın san’atını, yine O’nun Kelâmı ile birlikte okuma çalışmasına “Lâ ilâhe illallah” talimi diyebiliriz. Kur’ân’ın iman eğitimini, milyonları bulan okuyucusunun da tasdik ettiği gibi, mükemmel şekilde keşfeden Risâle-i Nur ‘yeni dünya’ya ‘Lâ ilâhe illallah’ı okuyan bir eser olarak sunulmayı bekliyor.
Yeni bir dünya görebilmemiz için, her daim yeniden var edilme ihtiyacı içerisindeki ‘yeni dünya’ ile, onun bir parçası olan ‘Yeni Asya’, sürekli yazmakta olan kudret kaleminin nakışlarını okuyacak müşahitlerini bekliyor. Kur’ân’ın maksadını, hiçbir şeye âlet etmeden, bütün çıplaklığı ile ortaya koyan eserlere bütün dünya ihtiyaç duyuyor. Gayretimizi bu meraklı ve lezzetli çalışmaya yönlendirmeliyiz.
Çünkü insan, fıtraten, yanlışa tepki verecek şekilde var ediliyor. Kâinat algısındaki bir yanlışlık veya hata “kâinatın misâl-i musağğarı” olan insan ile örtüşmüyor. Fıtraten her an arayış içerisinde olmak ile, zihnen kendini “tamam” farz etmek, fıtratla zıtlaşmak mânâsına geliyor. Bu mânâlar çerçevesinde, taklid hâli içerisinde olmayı ‘kendini tekrar etmek’ diye söyleyebiliriz.
‘Taklid’i kabullenen bir yanı var insanın: Nefis. Tahkikten hoşlanmayan, direten bir yönü de var: Nefis. “İmanınızı ‘Lâilâhe illellah’ ile yenileyiniz” Nebevî teklifini, insaniyetini gerçekleştirmek, yani tahkik etmek üzerine kuvvetli bir vurgu olarak anlayabiliriz. Yani ‘kendini tekrar etmek’ten kaçınmaya bir vurgu…
Kâinat, her an var edilme ihtiyacı içerisinde olduğunu aklı olanlara ilân ederken; kâinatı ve kendisini, kendi başına sürekli tekrar eden varlıklar olarak algılaması, muhakkak ki insanı rahatsız edecektir. ‘Taklid’in kaynaklandığı “kültür” tam da bu noktadır, denilebilir. Taklidi doğuran bu kültür, kâinat algısını “düzeltmek” için gönderildiğini ilân eden bir ‘mesaj’ın takipçileri tarafından yaşatılmamalı. Mesajı yaşayarak insanlığa ders veren Nebî’nin (Aleyhissalâtü Vesselâm) bütün söz ve davranışları bu perspektiften değerlendirilmeli…
Sultan-ı Kâinat’ın san’atını, yine O’nun Kelâmı ile birlikte okuma çalışmasına “Lâ ilâhe illallah” talimi diyebiliriz. Kur’ân’ın iman eğitimini, milyonları bulan okuyucusunun da tasdik ettiği gibi, mükemmel şekilde keşfeden Risâle-i Nur ‘yeni dünya’ya ‘Lâ ilâhe illallah’ı okuyan bir eser olarak sunulmayı bekliyor.
Yeni bir dünya görebilmemiz için, her daim yeniden var edilme ihtiyacı içerisindeki ‘yeni dünya’ ile, onun bir parçası olan ‘Yeni Asya’, sürekli yazmakta olan kudret kaleminin nakışlarını okuyacak müşahitlerini bekliyor. Kur’ân’ın maksadını, hiçbir şeye âlet etmeden, bütün çıplaklığı ile ortaya koyan eserlere bütün dünya ihtiyaç duyuyor. Gayretimizi bu meraklı ve lezzetli çalışmaya yönlendirmeliyiz.
Labels:
iman,
tahkik,
taklid,
yeni asya,
yeni dunya
Subscribe to:
Posts (Atom)